90 DERECE ANILARI
12.01.2018
1.Kuzey Kutbu
“1994 Yılında arkadaşım Adalberto Cortesi bir gün bana; Aldo 90 dereceye yolculuk var gelirmisin? diye sordu bu fikir beni çok heyecanlandırmıştı ve derhal diyerek hazırlıklara başladım. Öncelikle uçakla İstanbul’dan Norveç’e geçtik ardından içerisinde Amerikalı ve Rus Bilim Adamları ve Araştırmacılardan oluşan 40 kişilik bir ekiple buzkıran gemisinde Norveç’ten Kuzey Kutbuna doğru yola çıktık ve 90 dereceye varma maceramız başlamıştı.. Bu seyahatimiz 22 gün olarak planlanmıştı, ancak seyahatimiz dönüşteki zorluklar nedeni ile 32 güne çıkmıştı.
Atom Enerjisi ile çalışan Buzkıran gemisine bindik ve yola çıktık 78 dereceye varmadan önce bir adaya yanaştık orda 4 tane ev gördük bu evler için eski rusya metro istasyonu şeklinde bizlere bilgi verildi. Bu evler tamamen terkedilmiş taş evlerdi, evlerden birini gezdik bu evin çok geniş bir salonu vardı ortada çok geniş bir masa ve duvar kenarında çok güzel bir kütüphanesi olan bir odaydı, masada süt, tereyağı ve ekmek vardı havanın -30 derece olması nedeniyle hiç biri bozulmamıştı, bize bir anda terkedilmiş bir ev izlenimini vermişti bu yer.
Yolda pusulalarımıza baktığımızda pusulaların çalışmadığını gördük, bunun nedeni 90 derecede manyetik alan içine girmemizdi bu durumda da sadece uydu aracılığı ile yönümüzü belirliyorduk. Ardından 90 dereceye vardık ve Şampanyalarımızı açtık muhteşem bir görüntü ile beraberdik engin ve bucaksız bir beyazlık vardı.
Buzlar buzkıran gemisi ile kırılıyordu, buz geminin 3 de 1 i olan ağırlığı ile kırıyor gemi adete merdiven cıkarmıs gibi buzun üzerine çıkarak kırıyordu, Vapurun etrafındaki 15,18 cm kalınlığında çok büyük buz kütlelerini seyrediyorduk. Çok ilginç ve ilk defa karşılaşmış olduğum bir manzaraydı bu, buzun en üst kısmında beyaz, sarı, kızıl, mavi, mor ve en alt tabakada simsiyah bir katman vardı bu karartının nedeni ise hiç oksijen görmemiş olmasıydı, biz tam bu manzarayı seyrederken ortaya bir anda beyaz ayı çıktı bizse geminin üzerinden onu seyrediyorduk.90 dereceye vardığımızda buzkıranın kırdığı buzlar tekrar donarak geminin etrafını 1.5 saniyede tekrar buzlarla kaplıyordu, gelmemiz gereken noktaya vardığımızda gemiden indik ve kamp kurduk, tenteleri hazırladık. Keşifler beyaz ayı saldırılarına karşı askerler eşliğinde yapılıyordu. Her akşam araştırmacılar bize bulgular hakkında brifing veriyorlardı.24 saat boyunca gündüzün yaşandığı bu yerde engin beyazlık insanın içini huzurla dolduruyordu.
Dönüşte yolumuzda Rusya’ya 10 saatlik bir mesafede olan gulag adasına varmıştık, bu ada tanınmış olan eski bir cezaevinin bulunduğu bir adaydı, Bu adada geçimini balıkçılıkla sağlayan en fazla 10-15 aile yaşıyordu.2 gün önce gıda depolarına ayılar saldırmış ve bütün erzaklarını kaybetmişlerdi büyük bir şanstı ki dönüşümüze 3 gün kalmıştı ve yola çıkarken olası tehlikelere ve yolda kalma risklerine karşın 3 yıllık erzak depolamıştık ve böylece kumanyalarımızı onlarla paylaşabilmiştik.
Ne tesadüftür ki hep anlatırım, beni bu geziye davet eden Adalberto sadece “Merhaba Aldo,Nasılsın” diyecek kadar az Türkçesi vardı Gulag’a şöyle bir bakarak “Ne Berbat Yer!” dedi ve oradan birisi “Türkçe mi konuşuyorsunuz” diye karşılık verdi. Ve o balıkçılar Türk’tü biz hayretler içinde kaldık öylesine uzak bir yere nasıl gittiler çok şaşırdık.. gerçekten bu hiç unutamayacağım bir anıydı, kendileriyle biraz sohbet ettik ve ardından dönüş yolumuza koyulduk. 32 günlük seyahatimiz ardından birçok güzel anı ve macera ile evlerimize geri döndük.
Hayatımda yaşadığım en güzel deneyimdi!”
ALDO KASLOWSKİ